Tamamen kusurlu eş, dava açıp boşanmayı isteyebilir mi?

Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılan boşanma davasında çok önemli bir emsal karar verildi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından karara bağlanan dosyada, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tamamen kendisi kusurlu olan eşin, dava açıp boşanmayı talep edip edemeyeceği hususu görüşüldü.

 

Hukukta, ‘kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönünde’ bir kaide olduğuna dikkat çekilen Yüksek mahkeme kararında, boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmadığı, daha fazla kusurlu bulunan tarafın da boşanma davası açma hakkının olduğunun altı çizilerek, boşanmaya karar verilebilmesi için diğer eşin az da olsa kusurunun varlığının gerektiği vurgulandı.

 

Kararda; ‘evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer’ ifadelerine yer verildi.

 

Yargıtay Kararı:

 

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kadın tarafından; tamamına yönelik temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Toplanan delillerden, boşanmaya neden olan olaylarda davalı kadının kusurlu bir davranışının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Terke dayalı bir dava da bulunmamaktadır.

Türk Medeni Kanunu’nun 166.maddesinde "evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu’nun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken, yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Esas No:2015/18575 - Karar No:2016/10779)

  
1024 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın